Tamirhaneden imalata uzanan bir hayat: Şeref Kazcıoğlu

Kütahya’nın Simav ilçesinde 1956 yılında beş erkek kardeşin, dördüncü üyesi olarak dünyaya geldim. Babam kamyon şoförü ancak ailesini geçindirmekte zorlanırken, arkadaşları başka bir iş yapmasını önermiş. Sermayesinin yettiği kaynak makinesi ve oksijen tüpü ile tamirciliğe başlamış. Türkiye’nin yokluk zamanları, kırılan bir şeyin yenisi alınamıyor. Kamyonlar sürekli bozuk yollarda gittikleri için kırılan parçaların tamir edilmesi gerekiyor, dolayısıyla kırılan parçaları tamir etmek aslında iyi bir iş fırsatı… En büyük ağabeyimiz Şerafettin’in eli bu tür işlere yatkın olduğu için hemen işbaşı yapıyorlar. Daha sonra Hasan ağabeyim de yetişerek onların arasına katılıyor ve iş gücünü büyütüyorlar. Dört yaşından itibaren atölyeye gidip gelmeye başlamıştım. İş çoktu ve çalışacak başka adamımız yoktu, işin bitmesi daha önemliydi. Bence o zamanki çalışma disiplini bizi bugünlere taşımakta büyük fayda sağlamıştır. İşler bir taraftan büyürken, yeni yatırımlara ihtiyacımız olduğu ortaya çıkmıştı. Yirmi beş bin lira krediyle Bulgar malı torna tezgahı satın aldık. Tezgah atölyeye gelince bütün ailenin sabaha kadar başında bekleyip, hayranlıkla seyrettiğimizi hatırlıyorum. Piyasada bulamadığımız parçalar vardı. 1981 Yılından itibaren, tornanın atölyeye gelişiyle birlikte tamir işlerinin yanında tamirhanenin küçük küçük ihtiyaçlarını üretmeye başladık. Yeni çıkan BMC kamyonların hidrolik direksiyonlarının hortumları sorun çıkarıyordu. Boru patladığında yenisi için on beş gün beklemek zorundaydılar ve bu da kamyonun o kadar süre çalışmaması demekti. Ağabeyim İsmail’le birlikte torna aynasında epeyce uğraştıktan sonra hortumu yapmayı başardık. Sonrasında buna benzer parçaları da üretmeye devam ettik ancak gündüz tamirhanede yoğun iş olduğu için, mecburen akşamları tamirhanedeki işler bittikten sonra yapmak zorundaydık. Hammadde bulmak zordu, şartlar zordu ancak yine de bütün bunlar bizi üretimimizden alıkoymadı. Zamanla atölyeye dönemin trendine uygun CNC tezgâhları girmeye başladı. Dönemin finansal yatırım araçlarından olan finansal kiralama yönetimiyle yirmi dört ay vadeyle ilk tezgâhımızı aldık. Dövizdeki hareketlilik sebebiyle borcumuz bitinceye kadar gözümüze uyku girmedi. Ödemeleri yaptıkça borcumuz bir türlü azalmıyormuş gibiydi. Gerçekten çok zor zamanlardı. İlk tezgâhı alırken ne biz, ne de satıcı firmanın çok bir bilgisi yoktu, kullanmadığımız birçok fonksiyonu talep etmiş, dolayısıyla lüzumsuz para ödemiştik. İmalata devam ederken portföye, kendimizin icat ettiği ürünleri de koyuyorduk. Tamircilikten geldiğimizi için araçların esiklerini bulup, tamamlamaya meraklıydım. Ancak sadece geliştirmeler yapmak yetmiyor, bunları iyi kullanabilmeniz ve karşı tarafı da ikna etmeniz gerekiyordu. Herhangi bir ücret almadan geliştirdiğimiz bu ürünleri kamyonlarda deniyorduk, gerçekten o zamanki şartlarda çok farklı, faydalı ürünler yapmayı başarmıştık. Pazarlama yaptığım zamanlarda kamyonda muhakkak tulumum da olurdu, yaptığımız ürünleri kamyona takarak gösterirdik, aslında bu da bir çeşit pazarlama taktiğiydi. Ortaokul mezunu olmama rağmen kendimi iyi yetiştirmeye gayret ettim, imalatçının ihtiyacı olan Auto CAD programını çok iyi kullanabildiğim gibi, işletmecinin ihtiyacı olan maliyet hesabını da Excel programı ile çok iyi hesaplarım. Son olarak, üç boyutlu Solid programını her gün fabrikada iki saat, evde iki saat çalışarak öğrendim. Fabrika projelerini programla çiziyorum ve bundan çok büyük keyif alıyorum. İlk presleri, boru bükmeleri vs. programlarını çizerek kendi çabamla yaptım. Bunları neden paylaşıyorum, çünkü işinizi iyi yapmak istiyorsanız bunları çok iyi bilmek zorundasınız, öğrenmek için gençlerin herhangi bir bahane arkasına saklanmaması lazım, ben bunları ortaokul mezunu birisi olarak altmış yaşından sonra öğrenebiliyorsam gençlerimiz çok daha iyisini yapabilirler.